Tazminat, maliyet midir, yatırım mı?
“Zengin’in malı züğürdün çenesini yorar.” derler. Durum tam da bu!
Ve bu kez, sözü edilen zenginlik sadece maddiyatı kapsamıyor. Aynı zamanda kurum kültürü, değerler, insan kaynağı, marka iletişimi gibi soyut kavramlara dair bir zenginlik de söz konusu.
Direkt dalıyorum mevzuya…
Geçtiğimiz haftanın sonunda iş dünyasında konuşulan önemli haberlerinden biri, Honda’nın fabrikasını kapatırken dağıttığı ikramiye idi. Anında yüzlerce blog, binlerce sosyal medya paylaşımı, whatsapp gruplarından gelen “Honda’nın tazminatını duydunuz mu?” soruları…
Hakikaten de Honda, üretimden müthiş bir çıkış yaptı Türkiye’de. İddia ediyorum 3 yıl önce çıkış kararı alındığında bu kadar konuşmamışızdır Honda’yı. İşten çıkarılanlara 8 maaş ihbar tazminatı zaten verilmiş. Honda, ayrıca 10 yılın altında çalışanlarına 40, 10 yıldan fazla kıdemli olanlara ise 48 Maaş ikramiye verdi. Üstelik tüm çalışanlarına birer Cumhuriyet Altını hediye etti ve bazı çalışanları da ek olarak birer maaş performans ikramiyesi aldı.
Çalışanlara ve işten çıkarılanlara verilen bu paranın toplamda 700 milyonu bulduğu hesaplanıyor.
Bütün bu bilgiler ortaya saçılınca doğal olarak en çok merak edilen soru şu: NEDEN?
İş kanununda böyle bir mecburiyet yok, kanunun söylediği çok açık: “Çalışılan her tam yıl için bir maaş ikramiye”. Yani Honda bu işten 5’te 1 maliyetle -yaklaşık 150 milyona falan çıkardı.
Kimsenin tek kelime dahi etme hakkı da olmazdı.
Peki, Honda’nın -kurum içinde “Çılgın Kapanış” diye isimlendirdiği böylesi bir operasyon, -maliyet açısından- kendi ayağına sıkmak, değil mi?
Honda bunu neden yapıyor?
- Kimisine göre bu Japon Kültürü’nden kaynaklanıyor.
- Bazısıysa “Türk ekonomisinden çekilmeleriyle ilgili yükselebilecek gürültüyü bastırmak üzere bir iyi niyet göstergesi” olduğunu söylüyor.
Vizyon, işveren markası ve insan kaynaklarına yatırım konularıyla ilgilenenler bu kısmı iyi okusunlar, lütfen:
Yukarıdaki iki sebebin de doğru olduğunu düşünüyorum ancak aslında esas mevzu bunu neden yaptıkları değil… Bu operasyonda asıl önemli sual, bu yapılanın nelere neden olacağı.
İşte bunu öngörüp eylemi ona göre planlamaya “Vizyon” deniyor…
Daha doğrusu; vizyonun bir parçası.
“Çılgın Kapanış” neye yarar?
Kariyerimin ilk 18 yılı marka iletişimi konusunda çok önemli isimlerle çalışma fırsatı buldum. Son 10 yılı da kurumsal gelişim ve yönetici geliştirme programları hazırlayarak ve İK departmanlarıyla teşriki mesai ile geçirdim. İş hayatı boyunca iletişim ve insan kaynakları disiplinleriyle çalışmış bir eğitmen ve yönetici koçu olarak Honda’nın bu operasyonunun nelere neden olacağına dair birkaç öngörümü paylaşmak isterim:
- Honda müthiş bir işveren markası olduğunu sazla-sözle değil, bizzat eylemle dünya aleme gösterdi.
- Ve elbette çalışanlarına da…
Sizce içinde bulunduğu ülkede fabrikayı kapatmış bir şirkette çalışanlar kendini nasıl hisseder? Tedirgin, sıkıntılı, endişeli…
Peki Honda’da çalışmaya devam edenler kendilerini nasıl hissediyordur şu anda? : )
(Okuyanlar arasında Honda çalışanları varsa hissiyatlarını bilmeyi çok isterim, yazarlarsa sevinirim. Onay verirseniz de LinkedIn Management Guards sayfasından yayınlamak isteriz) - İşten ayrılanlara ne demeli? Piyango biletlerine ikramiye isabet etmiş gibi bir tazminat aldılar…
Hepsinin “Çok şükür” diyerek eve gittiğinden eminim. - Peki, büyük resimde Türkiye’de Honda markasına sempati artmış mıdır yoksa artmış mıdır şimdi? : )
- Tüketiciye satıştan, iç müşterinin motivasyonuna ve hatta vedalaştığı çalışanının hayır duasına kadar her anlamda ve herkesi kazanarak fabrika kapatmak… Her babayiğidin harcı olmasa gerek, ne dersiniz?
Tüm bu sonuçları düşününce Honda’nın tazminata ayırdığı bu para maliyet falan değil, muazzam bir marka yatırımı! Bırakın, markanın itibarını zedelemeyi, parlatıyor bilâkis.
30’u yılı aşkın bir zamandır tanıdığım kıymetli dostum Ozan Bayülgen, Bain & Company’den ayrıldıktan sonra Hepsi Pay’in başına geçti. piyasayı çok iyi takip eder, çok sık bir araya gelemesek ve zaman zaman fikirlerimiz çatışsa da olan bitene dair fikir alışverişimiz ikimizin de ufkunu açar. Hafta sonu bu konuyla ilgili hararetli bir şekilde fikirlerimizi paylaşırken şöyle söyledi:
“Bırak işveren markası olmayı falan; İK politikasının dahi tüketici markasına etkisi çok ciddi bir kurumsal olgunluk”
Çok doğru tespit
Öte yanda; işveren markası olmak, çalışan memnuniyeti ve bağlılığını artırmak için sizin ya da firmanızın 700 milyon lira harcaması gerekmiyor.
Yöneticilerine ve çalışanlarına yetkinlik bazlı yatırım yaparken sürdürülebilir İK politikalarıyla tüketici markasına büyük bir olumlu etki yaratmak mümkün… Bunu biliyorum çünkü birlikte çalıştığımız kurumlarda yönetici ve çalışanların bu yatırımlarla dönüşümüne şahit oluyoruz.
Öyle bir dönüşüm ki bu; üretime, satışa, markaya, imaja, müşterinin duygu ve düşüncelerine doğrudan olumlu olarak yansıyor. Yöneticilerin liderlik inisiyatifini aldığı kurumlarda tüm bunlar kârlılığın artması demek. Ve tanıtım/pazarlama faaliyetlerine ayrılan bütçeyle kıyasladığınızda “Komik” denecek rakamlarla gerçekleşiyor bu.
Honda’nın “Gör!” dediği de bu işte:
Sıkı sıkıya bağlı olduğunuz değerleriniz, insan odaklı bir vizyonunuz ve sürdürmeye taahhüt ettiğiniz bir işveren markası hedefiniz varsa, fabrika kapanışını başarı hikâyesine çevirebilirsiniz.
Değerlerini bilen, vizyon sahibi ve en önemli kaynağının insan olduğunun farkında her kurum, güçlü bir ekip ve doğru danışmanlıklarla mucizeler yaratabilir.
YAZI: V. Tolga HANCI, MG Kurucu Ortak