Salgın Biterken… (2)

Madem salgında sona yaklaşıyoruz, o zaman biraz düşünmek gerek. Öyle ya, salgın aniden geldi, çok hazırlıksız yakalandık ve çok öldük. İşi kavrayıp gardımızı almaya çalışırken kaybımız çok büyüdü. İki milyondan fazla insan öldü şu ana kadar ve dünyanın aşı ulaşamayan köşelerinde ne yazık ki ölmeye devam ediyor.

Diğer taraftan, iş dünyası da zorlu bir sınav verdi, direndi ve direnmeye devam ediyor. Birçok sektör bir şekilde uyum sağladı ama perakende sektörü için işler yine ne yazık ki iyi gitmedi. İnsanlar evlere kapanmak zorunda kaldıkça ilgili sektörlerde gelirler çok düştü. Bazıları pes etti, bazıları güçlerinin son kırıntılarıyla direnmeye devam ediyorlar.

Peki şimdi ne olacak? Tamam, önce yaralar sarılmaya başlanacak. Sonra artık uzaktan çalışmanın tadını almış iş veren ve çalışan var ortada. Dedikleri gibi “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” görüşünün ayakları çok yere basmasa da “her şey eskiye döner, eskisi gibi devam eder işte” de çok olası değil sanki.

Elbette düşünülmesi gereken pek çok parametre var, yazsak sayfalar sürer. Yine de en önemli bir iki tane üzerinde durmakta fayda var.

İş dünyası artık koca koca binalara, yüksek maliyetli iş merkezlerine ya da ofislere bunca bütçe ayırmak istemeyecektir. Uzaktan da çalışılabildiğini, gelirlerin azalmadığını hatta bazı noktalarda ekstra arttığını gördüler, bu değişikliğin tadını aldılar. Gerçi salgından önce de başlayan bir değişimdi bu ve salgın hızını artırdı. Değişimi tümüyle salgına bağlamak doğru olmaz. Değişim her cenahta hem de hızlıca bir biçimde devam etmekte, hıza ayak uyduramayan yolda kalmakta hatta kaybolmakta. O zaman bu hızlı değişime uyumlanmak, değişimi yönetmek zorundayız. Salgın zaten hızlı seyreden değişimin vitesini bir kat daha artırdı.

Yine de paniklemeye gerek yok elbette. İş dünyasının tecrübeli yöneticileri kısa bir sürede taşları yerine oturtacaktır. Tabii tüm yöneticiler tecrübeli değil. Krizler, özellikle ülkemizde ekonomik krizler konusunda tecrübeli, becerikli. Ama yeniden yapılanma, stratejik dönüşümler, çevik yaklaşım, dijital hamleler konusunda büyük ölçüde deneyimsizler.

Yöneticilerse eğer sistemin, geri dönüşün, kaosu fırsata çevirmenin anahtarı; onları desteklememiz gerek öncelikle. Kendilerine güvenleri konusunda en küçük bir şüphe yok, olmamalı da. Ama bu onların daha hızlı reaksiyon göstermelerine yetmeyecektir.

İş dünyasının yeni sözcükleri, dijital dönüşüm, çeviklik, duygusal dayanım (yılmazlık), network, inovatif yaklaşım, değişim odaklılık, sürekli geliştirme, biz bilinci, stratejik yönetim, müşteri gibi düşünmek, çalışan bağlılığı… Birçoğu pek çoğumuz tarafından sözde kullanılıp özde kullanılamayan sözcükler yazık ki. Ne olduğunu biliyor ama işe, firmaya, ekibe uyarlamakta güçlük çekiyoruz. Toplantılarda bu sözcükler havada uçuşuyor ama icraat anında en güvenli yol seçiliyor ki, o yol önceden gidilmiş olan, iyi bilinen ama eski yol.

İşte bütün sorunumuz da bu gibi duruyor. Aynı şeyi yaparak farklı sonuç beklemenin çok da akıllıca olmadığı gerçeğini kaçırmak.

İlacını sorarsanız; yöneticilerimizi, şirketlerin yönetsel yetkinlerini baz alarak, geliştirmek. Birlikte, yakın markajla, yeni yönetim becerilerini, koçluk ve mentorluk desteklerini de vererek, şirket ve yönetim stratejileri ışığında hedefe ulaşmalarını sağlamak. Çünkü yöneticiler geliştirildiğinde firma enteresan bir ivme kazanıyor.

Biz, Management Guards olarak, yöneticilerin söz konusu yönetsel yetkinlikleri kullanarak adı geçen yeni yaklaşımlarla şirketlerine yüksek bir ivme kazandırmaları için onlarla birlikte yürüyoruz. Ne yapmaları gerektiğini sadece anlatarak yetinmiyor, onlara bu becerileri nasıl hayata geçireceklerine dair kılavuzluk yapıyoruz.

Ayrıntılar için lütfen iletişime geçin…

Sağlık gölgeniz olsun…

 

YAZI: Engin BARAN, MG Kurucu Ortak
Şununla Paylaş
Bir yanıt yazın